Kişinin kendi ‘ben’ ini yeniden tanımasına imkan sunan bir araç olarak sanat yapıtı, öznenin duyusal, duygusal ve rasyonel bilincinde yatan koşullanmalarını sorgulayabileceği bir potansiyel barındırır. Psikoloji biliminde önemli bir yeri olan koşullanma; tarihsel süreçte hayatta kalmanın ve öğrenmenin yöntemleri arasında olmakla birlikte, başta ailenin, sonrasında her türlü eğitimin, söz gelimi ikinci bir insanla olan etkileşimin kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan günümüz değerleri ve otoriteler, küreselleşmenin de etkisiyle medya gibi araçlarla kişisel olarak hiç deneyimlenmemiş olanın öğrenilmesiyle birlikte kişinin koşullanmasına neden olurken, kimliği bir sorunsala dönüştürür. Kişi, kendini şekillendiren tüm tarihsel, kültürel ve psikolojik ’koşullanmalar’ dan bağımsızlaşmadığı sürece özgürleşemediği için, her türlü bilgiyi algılamada ve içselleştirmekte yeterince objektif olamamaya başlar. Dolayısıyla manipülasyon ve simülasyon gibi kavramlarında içinde bulunduğu çalışmalarımda, bildik imgelere nesnel açıdan uzak, öznel açıdan ise mesafeli bir bakışla yabancılaşıp, yeni plastik hazlar giydirerek, kimi zaman koşullayan bir otorite olarak yerleştirdiğim enstalasyonlarımda; izleyicinin koşullanmanın rahatsızlığını doğrudan deneyimlemesini sağlayan kimi zaman da seçimlerinin ne derece ‘özgür’ olduğunu sorgulamaya açmayı hedeflemekteyim. Bu bağlamda bütünsel olarak, hassasiyetlerimin başında gelen olgu koşullanmadır. Kimliğin koşullanmışlığındaki koşutlukları görünür hale getirerek irdeleyen diyalektik bakış açısıyla üretimler yapmaktayım.